Aşağidaki yazı Yoshimitsu Yamada Shihan ile yapılan iki farklı röportajdan (http://www.aikido-yamada.eu/index.php/sensei/interview/ & http://usafaikidonews.com/yamada-yoshimitsu-the-free-man/ ) derlenmiş ve İngilizceden çevrilmiştir. Çevirisi ODTÜ Dojo’dan Özgün Acar, düzeltisi yine aynı dojoya üye İpek Havuç, son kontrolü ise dojo eğitmeni Utku Havuç tarafından yapılmıştır.
Sensei, özellikle seminerlerinizde, yaptığınız sınavlara kimlerin katılacağı üzerinde bir etkiniz olmadığını hissediyor musunuz? Katılımcılar eğitmen tavsiyesiyle sınava giriyorlar ve siz onları çoğunlukla tanımıyorsunuz?
Eğitmenlere ve tavsiyelerine güvenmem gerekiyor. Fakat bazen onların tavsiyelerine katılmıyorum.
Soruyorum, çünkü Avrupa’daki durum son zamanlarda değişti…
Biliyorum, Almanya’daki duruma bakın mesela. Tamura Sensei’nin vefatından sonraki Bernau seminerinde yapılan sınavda, insanlar sorularıyla Jochen’i deli ettiler. Bu insanların çoğu benim derslerime hiç katılmadılar ve seminerlerime hiç ilgi göstermediler. Şimdi ise sadece sınava girmek için geliyorlar.
Evet, şu anda olan biten bu…
Eh, ben de onları reddediyorum! Bazı kurallarım var. Örneğin, senpaim Tamura Sensei’ye saygımdan ötürü Fransız vatandaşlarını kabul etmiyorum. Bu yüzden Fransa ya da Tada Sensei’nin çalışmalarını sürdürdüğü İtalya gibi ülkelerde sınav yapmıyorum. Diğer eğitmenlerle ters düşmenin hiç bir anlamı yok.
Sınavlarda çok dikkatli olmam ve kendi kararlarımı uygulamam gerekiyor. Tanıdığım bir eğitmen veya organizasyon tarafından tavsiye edilmemiş bir kimseyi sınava kabul etmem. Herkes öylesine gelip de sınava giremez. Seminerlerin asıl amacı sınav yapmak değil eğitimdir. Herkesin aynı imkanlara sahip olmadığının ve bazılarının yardımıma ihtiyacı olduğunun farkındayım. Fakat seminerlerime iki üç kez katılıp kendilerini göstermeleri gerekiyor. Belki bundan sonra sınava girebilirler. Gelip doğrudan sınav talep edemezler.
Birden fazla ulusal Aikido federasyonunun bulunduğu bir çok ülke var. Bazen bu federasyonlar arasında bir rekabet de söz konusu oluyor. Bu durum hakkındaki görüşünüz nedir, Sensei?
Yaptığı düzenlemeler yüzünden Aikikai’nin karşılaştığı en büyük sorun budur. Bu düzenlemeler yaklaşık kırk yıl önce yapıldı. Otuz, kırk yıl önce Aikika’nin tanınma belgesi[1] verdiği birçok organizasyon artık yok. Bu yüzden, 40 yıl öncesine göre Aikido yapan toplumun değiştiğini söylüyorum, şimdi çok daha büyük ve çok daha fazla insan var işin içinde. Bu çok hassas bir konu.
Aikido yapan çoğu kişi tanınma belgesini[2] önemsemiyor. Sadece dan derecelerini Aikikai’ye işletip işletemeyecekleri ile ilgileniyorlar. İstedikleri tek şey bu. Dolayısıyla Aikikai’nin tanıma sistemi haliyle sorun yaratıyor.
İnsanların agresif davranışları da bu bu sistemin sorununa dahil mi?
Evet, bu konuya değinmek istemiyordum, ama değineceğim. Bu tür bir zihniyet, özgüveni düşük kişilerin en belirgin özelliğidir. Toplumda daha iyi bir yer edinmek için Aikido’yu araç olarak kullananlar var. Ne yazık ki, bu insanların çoğu minder üzerinde sıkı çalışmıyor. Maalesef Aikido’nun doğası nedeniyle bu kişiler öğretmen olabiliyorlar. Çok yazık.
Daha önce de söylediğim gibi, Aikido’yu iyi kılan şey aynı zamanda Aikido’nun bir problemi. Herkesin çalışabilmesi, aslında Aikido’nun güzel bir yanı. Fiziksel problemleri yüzünden diğer savaş sanatlarını icra edemeyen kişilerin, Aikido’dan keyif aldıklarını görmekten mutlu oluyorum. Fakat artık Aikido’ya ‘budo’ demiyorum. Çünkü rekabetin, fiziksel gerekliliklerin olmaması ve esnekliği Aikido’yu popüler yapıyor. Aikido saf bir budo olsaydı bu kadar popüler olamazdı. Üstüne üstlük bazı insanlar da, kendi gücünü göstermek için Aikido’nun bu popülerliğini yanlış bir şekilde kullanıyorlar.
Belki de bu sorunlar yüzünden Budo’nun kurallarını daha fazla benimsemeliyiz?
Bu bir ikilem. 2010’da Pekin’deki “Combat Games” (Savaş Oyunları) etkinliğini hatırlıyor musunuz? Bu Savaş Oyunları’nı unutun ve uzak durun! Çünkü Aikido’nun felsefesinde rekabete yer yok! Aikido rekabet bir düşünce yaratmıyor ve bu sebepten bu kadar popüler. Bazı insanlar ise rekabet istedikleri için Savaş Oyunları’na katılmayı kabul ettiler. Uluslararası Aikido Federasyonu (UAF) hakkında konuşmak gerekirse, onlar kimsenin hislerini önemsemediler ve Savaş Oyunları’na katıldılar. Fakat Aikido yalnız UAF üyelerine değil, herkese aittir. Bu yaptıkları hiç adil değildi.
Öyle görünüyor ki birçok sorunla karşı karşıyayız. Hombu Dojo ve Doshu’nun bu konulara bakış açısı nedir? Bunu değiştirmek için herhangi bir planları var mı?
Doshu kavga görmek istemiyor. Fakat her liderin sorumlulukları vardır. Diğerlerinin fikirlerini dinleyip tavsiyeler vermeli ve uygulamalarda bulunmalıdır. Ne yazık ki Tamura Sensei ve Sugano Sensei’nin vefatından sonra, bizler gibi geniş uluslararası tecrübeye sahip olan ve yaratıcı bir bakış açısı sağlayabilecek çok fazla kişi kalmadı.
Sensei, sizin için de uygunsa, Hombu Dojo hakkında konuşalım. Aikido’nun dünyadaki gelişimi üzerine Hombu Dojo’nun stratejisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hombu Dojo’nun net bir bakış açısı olduğunu düşünmüyorum. Üye sayılarının artmasından dolayı mutlular. Fakat bana göre, Aikido’nun dünyaya yayılma zamanı geçti ve artık kalite üzerinde yoğunlaşmamız lazım. Bu, Aikikai’ye verdiğim önerilerden bir başkası. Aikido zaten oldukça popüler. Örneğin, New York Aikikai olarak reklam yapmıyoruz. Tabi ki, her dojonun reklama ihtiyaç duymasını anlıyorum, ama bazı sınırlar olmalı. İşin yalnızca ticaret kısmına odaklanmayın. Bu konuyla Aikido’nun saflığı arasındaki dengeyi tutturmanız gerekir. İşte bu çok zor.
Hombu Dojo’nun yüksek derecelere ilişkin bakış açısı nedir?
Aikido’daki sıkıntılı durumlardan biri de derece sistemidir. Ben şahsen bu sisteme katılmı0yorum. Öğretmenlik sertifikası tamam, siyah kuşak da tamam. Ancak bu noktadan sonra, sayılara, birinci dana, ikinci dana vs. gerek yok. İnsanlar kimin iyi, kimin kötü olduğunu zaten biliyor. Dan derecelendirme sistemi rekabetçi bir zihin yaratıyor ve insanlar birbirlerini yargılamaya başlıyor – “Aa, o altıncı dan ama iyi değil, bu kişi çok daha iyi…” Aikido’da değerlendirmek yapmak çok zor ve bu tamamen sınavı yapan kişinin Aikido’yu nasıl yorumladığına bağlı. Aynı şekilde Aikido’daki esneklik ve bireysellik gibi güzel şeyler de bir sorun oluşturuyor çünkü değerlendirme sınavlarının bir standardı yok. Mesela Judo’da ise bu çok farklı, kazanamazsanız derece de alamazsınız.
Çünkü Judo bir spor.
Evet, bir spor, dolayısıyla rekabete izin veriyor. Ancak Aikido bunu reddetti, rekabet yok. Varsayalım ki bir sorun yok ve derecelendirme sistemini sürdürüyoruz. O zaman benim değerlendirmeme izin verin! Öğrencilerimi değerlendirmem için sınav yapmama gerek yok. İnsanların becerilerini gösterme fırsatına ihtiyaç duymalarını anlıyorum ama bu benim için gerekli değil. Ben onların kalitesini biliyorum. Onların günlük davranışlarını, bağlılıklarını vs. biliyorum. Bunu söylemek üzücü ama eğer iyi bir dansçıysanız ya da performans sergileyebiliyorsanız, sınavı geçebilirsiniz. İyi bir uke’niz varsa gene sınavı geçebilirsiniz. O yüzden bu sistem adil değil. Tabii ki yalnızca dışarıdan nasıl göründüğünü değil, içini de görüyorum ancak profesyonel bir eğitmen değilseniz bunu yapabilmeniz oldukça zor. Kaldı ki öyle olsanız bile çok zor. Diyelim ki bilmediğim biri sınava girmek için geliyor. Performansı iyi, şanslı gününde ve sınavı geçiyor. Sonra kendi dojosuna, yani minder üzerindeki kötü her zamanki tavrına geri dönüyor. Öyleyse soruyorum, peki orada ne oldu? Sınav sistemine karşı olmamın sebebi budur.
Eğitmenlerimin kararlarına saygı duyuyorum. Sizlerin değerlendirmeleri daha önemli. Sizin öğrencilerinize benim sınav yapmam gerekmez.
Bunun yanında, O-Sensei’nin bu derecelendirme sistemini uygun bulduğunu da düşünmüyorum. Ona göre sayılar bir şey ifade etmiyordu. Bir gün ona masaj yaparken, bana “Sayın Yamada, sizin dereceniz nedir?” diye sordu. “Birinci danım” dedim. O da bana “O zaman bugün size üçüncü dan veriyorum” dedi [gülüyor]. Kimse de buna inanmadı. Ben onun kişiliğini bildiğim için bunu ciddiye almadım. Yalnızca “Çok teşekkür ederim” dedim. Olan buydu.
Ne hikaye ama! Bu o günlerde sık yaşanan bir durum muydu?
Evet, bu gerçek bir hikaye! Sıklıkla böyle oluyordu. Bir eğitmen vardı, herkes onun 10. dan’a yükseldiğinden şikayetçiydi. Ve inanın bana, onu severdim ve ona karşı hiçbir kötü düşüncem yoktu ama teknik seviyesini de biliyordum. O, Tohei Sensei veya Saito Sensei’den çok daha düşük seviyedeydi. Ancak O-Sensei ona çok iyi davrandı ve 10. dan’ı verdi. Eğer O-Sensei 10. dan’ı bana vermiş olsaydı buna inanmazdım. Yalnızca “Teşekkür ederim” derdim ve bunu ilan etmezdim. O-Sensei derecelere önem vermezdi.
Peki Shihan sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz Sensei?
Bu sistem nasıl başladı bilmiyorum ama, yine bu sistemden ötürü Aikikai’nin birçok sorunu var. Shihan bir unvan değildir. Japonca’da “Sensei” demenin başka bir yoludur, yalnızca biraz daha saygılı olanı. Dolayısıyla öğrencileriniz için bir Shihan olabilirsiniz. Biraz daha yaşlıysanız ve öğrencileriniz size çok saygı duyuyorsa, sensei yerine size shihan diyebilirler. Tüm mesele bu! Bir unvan değil. Bu nedenle Aikikai’nin ücret talep etmediği tek sertifika budur. Bedavadır. [güler]
Fakat yine, Aikikai’nin başvuruları değerlendirmede bir sorunu var. Basitçe kural şu: beşinci dan’dan altı yıl sonra altıncı dan alabilir ve shihan olmak için başvurabilirsiniz. Bu sadece bir ön koşul. Fakat kuralların açık olmasına rağmen, bir çok çelişki var. Öğrencilerimden birini Shihan olarak önersem onu yeterince tecrübesi yok diye reddedebilirler. Öyleyse soruyorum: Nereden biliyorlar? Bu benim öğrencim. Bilgisayarda bir kayıt değil ve bir numara ile değerlendirilemez. Bu benim tavsiyem!
Shihan yalnızca teknik becerilere göre değerlendirilmez, o insanın davranışlarına da bakılır. Örneğin bir insanı kaç yıldır çalışıyor olduğu gibi sayılarla değerlendiremezsiniz.
Aikikai’nin bazı düzenlemelere ihtiyacı olduğunu anlıyorum, ama benim düşünceme göre bunlar esnek olmalı. Kimi önerirsem önereyim, reddetmemeleri lazım. Bu bana hakarettir. Ben öğrencilerimi biliyorum. Onları sayılarla yargılamamaları lazım. Diyelim ki bir derece için 4 yıl beklemeniz gerekiyor. Bu ne demektir? Bazı insanlar 4 yıl boyunca her gün çalışır, bazıları ise haftada bir kere. Bu ikisine aynı şekilde mi bakmalıyız?
Japonlar yerleştirdikleri bu sistem yüzünden rahatsızlar ve bir hata yaptıklarını biliyorlar. Bu sistem onların başını fazlası ile ağrıttı ve dolayısı ile benim de! (Gülüyor)
Bugünlerde, herkes bir sıfattan ibaret olan bu makamın peşinde. Ama, seviyelerdeki gibi, belli bir standardı olmadığından herkes bu sıfatı almak için kendisini biraz farklı tanımlıyor. Bugün, şu tarz şikayetlerin geldiği durumlara rastlıyoruz: “ Neden bu adam shihan da ben değilim? Ben de onunla aynı seviyedeyim ve yıllardır çalışıyorum.” Bunlar hep sistemin getirdiği aptalca tartışmalar. Neden bu sıfata ihtiyaçları var ki? İnsanların bana sensei diye hitap etmeleri yeterli, shihan diye hitap edilmeyi umursamıyorum.
Fakat Japonlar shihan unvanını otomatik olarak alıyorlar değil mi?
Bu benim hoşlanmadığım bir olay. Tam da bu yüzden yabancılara shihan sıfatını vermeye başladım, çünkü bunun neden sadece Japonlara ayrıldığını merak ediyorlardı. Aikikai’de bir sürü aptalca şey yapıyor ve sürekli yeni sıfatlar icat ediyorlar. Mesela gençler için Shidobu Shihan diye bir sıfat uydurmuşlar[3]. Sanırım, Tamura Sensei ve benim sıfatlarımız biraz farklı (Gülüyor). Bu şeyler çok saçma.
Geçen sene (Fransa’dan) bir grup bana 20 kişilik bir liste verdi, fakat Aikikai bunlardan sadece üç tanesini seçti. Ben de dedim ki “Geri dönüp içlerinden sadece üç kişinin bu sıfatı alacağını açıklayamam. Bunu unutun ve listeyi bana geri verin.” Geri dönüp durumu açıkladım ve kendi başlarına uğraşmalarını, artık bu işe karışmayacağımı söyledim. Aikikai tanımadıkları bu 3 kişiyi nasıl seçti? Hangi ölçüte göre? Onları bilen tek kişi onların ustaları. Bunun yanında, o grubun içersindeki bazı yaşlılar idari görevliler ile kötü ilişkileri olduğu için bu yirmi kişilik listeye dahil bile edilmemişlerdi. Bu benim problemim değil ama adil de değil. Bu yaşlılardan biri için bu sıfatı aldığım zaman grup bana öfkelendi. Ben de dedim ki, “Ama onun ismi niye listenizde değildi? Bildiğim kadarıyla o içinizdeki en yaşlılardan biri ve bu adil değildi.” Bütün bunlar politika, felaket.
O yaşlı olana, “O federasyonda hoş karşılanmadığını biliyorsun ve sıklıkla şikayet ediyorsun. Neden hala ayrılmıyorsun?” dedim. İnsanlar bana sigorta ve buna benzer şeyleri öne sürüyorlar fakat bunlar yalnızca bahane. Bu hikayelere dahil olmak istemiyorum ama bir sürü insan federasyonları terk ediyor.
Tamura ve Sugano Sensei’nin anısına bu gruplara yardımcı olmak istiyorum, fakat öte yandan bu gruplara dahil olmayan da bir sürü arkadaşım var. Ne yapmalıyım? Haftaya, biri terfi ettiği için şikayet edecek başka bir grubu görmek durumundayım, fakat onu terfi ettiren ben değilim ki (Gülüyor)! Bunlar dahil olmak istemediğim iç meseleler.
Vefatından önce Tamura Sensei’nin bu problemi çözme niyeti yokmuş gibi duruyor.
Bu karmaşık bir durum. Onun bunlarla ilgilenmediğini düşünüyorum. O benim en iyi dostum ve en iyi sempaimdi. Ama herkes özünde farklı. Hiç bir zaman benim kendi grubumda karıştığım kadar bu işlere karışmak istemedi. Hatta sıklıkla karışmayı reddettiği durumlara tanık oldum. Neden tartışmayı sonlandırmadığını sorduğumda, umursamadığını ne söylerse söylesin sonunda kavgaya sebep olacağı için canını sıkmayacağını söyledi. Bunu beğendim, ne kadar harika bir prensip (Gülüyor), çok açık.
Aikikai sistemi ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
(Fısıldayarak) Bana bunu sorma…
Bir organizasyon büyürken yeni problemlerin ortaya çıkması kaçınılmaz ama hala eskiden gelen bir sürü çözülmemiş sorun var. Aikikai her şeyi raporlara ve söylentilere dayandırarak yönetmeye çalışıyor, ama bunlar her zaman doğru insanlardan gelmiyor. Örneğin, benim öğrencilerim burada mutlu ve Aikikai ile şikayet etmek veya bir şeyler istemek için temas kurmuyorlar. Onlarla temas kuranlar genellikle ya bir şeyler istemek ya da kırgınlıklarını dile getirmek için kuruyorlar. Taraflı bilgiye dayalı kararlar iyi olamaz. Ama Japonya’dayken dışarıdaki problemleri nasıl bilebilirler? Bir sürü çelişki, tutarsızlık ve adaletsizlik var. Derecelerin veriliş yolu, Shihan sistemi, Aikikai tarafından tanınma, bütün bunlar doğru değil ve bir sürü problem yaratıyor.
Mesela, Aikikai’nin verdiği tanınma belgesini ele alalım. Sonunda, problemler genelde bu belgeyi elde edenlerden çıkıyor, çünkü Aikido çalışma hakkını sadece kendilerinde görüyorlar.
Bu tarz şeylere karşı savaşıyorum fakat aynı anda hem Aikikai temsilcisi hem de Amerikan Federasyonu yöneticisi olduğum için hep ikilemde kalıyorum. Önceliği hep Aikido çalışanlara vermeye çalışıyorum fakat bütün bu şeylerin ortasında kaldım.
Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı Sensei?
Diğer insanların işine karışmaya lütfen bir son verin! Aikido birçok farklı fikre, farklı bakış açılarına, farklı dönüşümlere sahip. Hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu söyleyemezsiniz. Tabii ki, hoş görülemeyecek kadar kötü insanlar ve eğitmenler var. Fakat onları görmezden gelin ve unutun. İnandıklarınız ve yaptıklarınıza bağlı kalın. Yeter artık kavga etmeyin. Biliyorum bu çok zor; insanlar her zaman kavgada gibiler fakat siz sadece kendi öğrencilerinizle ilgilenin. Öğrencileriniz sizin hazinenizdir.
[1] Çn: “Aikikai Foundation the Aikido World Headquarters” tarafından verilen “Hombu Recognition” belgesinden bahsedilmektedir. Ana metinde sadece tanınma kelimesi kullanılmaktadır.
[2] Çn: “Aikikai Foundation the Aikido World Headquarters” tarafından verilen “Hombu Recognition” belgesinden bahsedilmektedir. Ana metinde sadece tanınma kelimesi kullanılmaktadır.
[3] Ç.n Şu an Aikikai 3. ve 4 .danlar için fukoshidoin ve 5. ve 6. Danlar için ise shidoin ünvanlarını vermektedir.