Bu yazı ilk olarak Avrupa Aikido Federasyonu’nun yayın organı olan AikidoEurope’ta basılmıştır. Yazı, Aikidosphere.com sitesinde bulunan İngilizce metinden (https://aikidosphere.com/nt-e-educator) Bilkent Ünivesitesi Aikido Dojosu’ndan Sarp Başaraner tarafından çevrilmiş, düzeltisi yine aynı dojoya üye İrem Han, son kontrolü ise Dojo eğitmeni Tayfun Evyapan tarafından yapılmıştır.
Avrupa Aikido Federasyonu teknik komisyonu yakın zaman önce kuruldu. Bir takım kurallar oluşturulup ve Şihan (Shihan), Şidoin (Shidoin) veya Fukuşidoin (Fukushidoin) unvanları dağıtılırken, Pierre Chassang benim de bir yandan eğitmenin ne demek olduğunu tanımlamamın iyi bir fikir olduğu kanısında.
Yıllarca eğitim vermiş olmama rağmen bu öneri bende epey bir şaşkınlık uyandırdı. Aslına bakarsanız, daha önce hiç kimse bana bir eğitmenin ne demek olduğunu sormamıştı. Bunun için beni bağışlayın.
Eğitmen nedir, ne tür bir insandır ve ne yapmalıdır?
Bu sorunun ilk insanla birlikte ortaya çıktığı ve ancak son insanla birlikte ortadan kalkacağı şüphe götürmez. Bu, kişinin daima kendi kendisine sorduğu, yine kendisinin yanıtlamaya çalıştığı ve sonsuza dek hiç cevap alamadığı sorulardan biri.
Bildiğimiz tarihte insanoğlunun ilk liderinin Musa olduğu muhakkak. İsrail halkının çölü geçişine nasıl liderlik etti? O andaki düşünceleri nelerdi acaba? Bu karara nasıl vardı? Zihninden ne geçiyordu, gezgin olmak mı?
İnsanoğlunda iki tür lider veya eğitmen olduğuna hiç şüphe yok: daha önce üzerinden geçtikleri için gitmek istedikleri yere uzayan yolu bilenler ile varılacak hedefi bilip de oraya götüren yolu bilmeyenler. İlkine örnek olarak bir dağ rehberi verilebilir. Rehber, tüm zorluklarıyla ve tüm çetin geçitleriyle birlikte izlenmesi gereken yolu bilir. Müşterisini istediği yere kesinlikle götürür.
İkincisi ise, Musa gibi, ilahi bir çağrıya boyun eğer. Gitme emrini alır ve bilinmeze doğru ilerleyen bir kaşif grubu gibi, gidilecek yolu bilmeden gösterilen hedefe doğru ilerlemeye koyulur; ancak bu durumda işleri kolaylaştıracak şekilde ortak bir arzuyla harekete geçen bir grup vardır ortada yine. Öte yandan, onun açısından baktığımız zaman Musa bir başınadır. Düşeceği en küçük hata veya yanlış dahi herkesin hayatını tehlikeye atacaktır.
En eksiksiz planlama, çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak. Eğitime her gün devam etmek. Yeniden hayata döndürmek. Bunların hepsinin kendi sınırları vardır. Bunların ötesinde ise o kapkara delik durur. O karanlık. Hava şartları, kazalar ve hastalıklar öngörülemez.
Aikido eğitmeni, en azından bana göre, insanoğlu için Musa tarzında bir liderdir. Usta Ueshiba’nın Aikido’nun zirvesinde olduğu su götürmez bir gerçek, ancak vadiden bakan bizler dağın tepesindeki Ueshiba’nın ancak küçük bir imgesini görebiliyorduk. Ben O’Sensei’nin ardından yürümeye inanıyordum ancak örneğin soluklanmaya yetecek kadar kısa bir süre durakladığım anda bile O’Sensei çoktan arayı açmış oluyordu.
Yolu bu şekilde biliyorum. Yolu görüyorum ancak hala yapılması gereken şeyler var ve bunları bilmeyen ben oluyorum.
Eski haritalarda rastlanılan bir Define Adası’na benziyor biraz. Gel gelelim günümüzün haritalarında bu ada gösterilmiyor ki, bu da adanın mevcut olmadığı anlamına gelebilir. Ancak adanın var olduğunu ve bir defineyi sakladığını biliyorsunuz. Bilginizden aldığınız güçle yola koyuluyorsunuz. Böyle bir durumda kaptanın sorumluluğu muazzam. Deniz, akıntılar, hava şartları da üstesinden gelinmesi gereken engeller arasında. Ne kadar deneyiminiz olursa olsun, bilmediğiniz zorluklar kendilerini gösterecek. Herkesi aynı doğrultuda birleştirmek için bir karar alırken net bir karara varma ihtiyacı ortaya çıksa bile, kişi yine de ilerlemelidir. Ancak bu şartla hedefe belki ulaşmak mümkün olabilir.
Tüm insani güçleri bir araya getirdikten sonra geriye yalnızca ilahi müdahale kalır, diğer bir deyişle yola koyulduktan sonra tek yapılması gereken ilerlemektir.
Kaptan kendi kanaatine güvenen, deneyimli, sezgilerine kulak veren, mürettebatı bir arada tutan, bir baba ile oğlu gibi kendisini mürettebattan ayırmayan bir kişi olacaktır.
Kaptan düşündüğünde mürettebat gibi düşünmeli, mürettebat da kaptanın dediği gibi çalışmalıdır, aksi mümkün değildir. Kaptan uygun emirleri nasıl vereceğini bilecek, mürettebat da kaptanını anlayacaktır.
Kaptan ile mürettebat birlikte bütün yol boyunca grubun uyumunu oluşturacak, böylece hep birlikte hedeflerine ulaşabileceklerdir. Ancak bütün bunlar kaptanın işidir.
Bu, çay sanatının büyük ustası Rukyu’nun çay töreni hakkında sıkça dile getirdiği bir sözü hatırlatıyor: “yazın taptaze havayı içine çekmek gibi, kışınsa yumuşacık bir sıcaklık hissini andırır, kömür yalnızca suyu mükemmel bir şekilde ısıtmak, çay ise sadece içiyor olmanın keyfi için vardır.” Çay töreninin sırrını açacağım size. Eğer bunun kolay olduğunu düşünüyorsanız, size bir denemenizi öneririm.
Sıradan, basmakalıp, görünürde kolay olan, doğal olarak meydana gelen şeydir zor olan. Gönlünü hoş tutmak için susamış bir konuğa büyük bir fincanda açık ve ılık çay ikram edersiniz, susuzluk çekmeyen bir konuğa ise az miktarda demli sıcak çay ikram edersiniz. Böylelikle konukların keyfini hoş tutacak şekilde hareket edersiniz. Kişi, konukların arzularına sezmeli, onlara uymalıdır. Aikido eğitmeninin yüreğinde çay töreninin ardında yatan bu sır, bu düşünme biçimi vardır.
Aikido eğitmeni katılımcıların her birini tanır, bilgiye ne denli susamış olduklarını bilir. Teknikleri iyi olanları geliştirmeye kendini vermeli, kötü olanları ise düzeltmelidir. Her davranışı Çay Ustasının sözlerine uygundur, yazın taptaze havayı içine çekmek gibi, kışınsa yumuşacık bir sıcaklık hissini andırır.